Em. Asb. Şükrü IBRIK Orduevine Yasak Kararını Kazandı.

Anayasa Mahkemesi, bir internet sitesinde yayımlanan yazısındaki ifadeleri sebebiyle TSK.leri sosyal tesislerine girişi süresiz yasaklanan emekli astsubay Şükrü IBRIK’ın başvurusunu kabul ederek ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi.

ŞÜKRÜ IRBIK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/3317)
 
Karar Tarihi: 12/6/2024
Başvurucu:Şükrü IRBIK
Vekili:Av. Mehmet Erkan AKKUŞ

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bir internet sitesinde yayımlanan yazısındaki ifadeleri sebebiyle Türk Silahlı Kuvvetleri sosyal tesislerine girişi süresiz yasaklanan başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/1/2021 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılması kararlaştırılmıştır. Bölüm Başkanı başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar vermiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu 1963 doğumlu olup otuz bir yıl boyunca Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde astsubay olarak hizmet vermiş ve 2011 yılında emekli olmuştur. Başvurucu emekli olduğu dönemde emekliassubaylar.org isimli internet sitesinde 13/3/2014 tarihinde “Zihniyet Sürgünü” isimli bir yazı yayımlamıştır. Mezkûr yazıda Genelkurmay Başkanlığı aleyhine ifadeler kullandığı gerekçesiyle TSK bünyesinde oluşturulan Kurul tarafından başvurucunun 14/3/2014 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere TSK sosyal tesislerine girişinin süresiz yasaklanmasına karar verilmiştir.

7. Başvurucu, ordu evine girmek istediğinde kendisine ordu evi ve sosyal tesislere girişi yasaklı olanlar listesinde olduğunun bildirilmesiyle söz konusu karardan haberdar olmuştur. Bunun üzerine başvurucu, ordu evlerine ve diğer askerî tesislere girişinin süresiz yasaklanması kararının kaldırılması için Genelkurmay Başkanlığına başvurmuştur. Başvurucunun bu yöndeki talebi reddedilmiştir.

8. Bahsi geçen yasaklama kararının ölçülü olmadığını, eylemin nitelendirilmesinde takdir hatası bulunduğunu savunan başvurucu, idari işlemin iptali için İdare Mahkemesine başvurmuştur. İlk derece mahkemesi Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin yetki ve görev alanına girdiği gerekçesiyle davayı usulden reddetmiştir. Askerî yargının kaldırılması üzerine dosya yine İdare Mahkemesi tarafından incelenmiş ve bu sefer davanın reddine karar verilmiştir. Mahkeme, emekli rütbeli personel olan başvurucunun emekli astsubayların mali ve sosyal haklarına yönelik açıklamalarının eleştiri niteliğinde olup ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Öte yandan Genelkurmay Başkanlığı ile geçmiş dönemlerde ve hâlen komuta kademelerinde görev alan personellerle ilgili ifadelerin eleştiri sınırlarını aştığı, kurumun manevi şahsiyetine ve yönetim kademesindeki personelin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği kanaatine varmıştır. Bu bağlamda başvurucunun ihtilafa konu yazısındaki ifadelerin “astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir veya komutanlara karşı güven hissini yok etmeye yönelik olarak açıkça aşağılayıcı söz ve davranışta bulunmak” şeklindeki düzenlemeye karşılık geldiği değerlendirilmiştir.

9. İlk derece mahkemesi kararının temyiz edilmesi üzerine Danıştay temyiz başvurusunun reddiyle söz konusu kararı onamıştır.

10. Nihai kararın 11/1/2021 tarihinde başvurucunun vekili tarafından UYAP sistemi üzerinden okunduğu görülmüştür.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

11. 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun “Ordu evleri, askerî gazinolar, kışla gazinoları veya vardiya yatakhaneleri ile diğer tesisler” başlıklı 98. maddesi şöyledir:

“Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin sosyal ve moral ihtiyaçlarını karşılamak, dayanışmayı artırmak, mesleki, sosyal gelişmelerini mümkün kılacak imkânları hazırlamak maksadıyla ve Milli Savunma Bakanlığının izni ile;

a) Orduevi ve bağlısı şubeler,

b) Askerî gazinolar, kışla gazinoları ve vardiya yatakhaneleri,

kurulabilir.

Orduevi ve bağlısı şubeler ile askerî gazinolar, kışla gazinoları ve vardiya yatakhanelerinin kadro, kuruluş, idare, yapılacak denetleme ve işletme şekilleri, verilecek hizmetler, üye aidatı ve kart ücreti alınmasına ilişkin usul ve esaslar, ihtiyaçların tespit ve temini ile elde edilen gelirlerin harcanacağı yerler ve diğer hususlar Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine yönetmelik ile belirlenir.

Orduevi ve bağlısı şubeler, askerî gazinolar, kışla gazinoları ve vardiya yatakhanelerinin yılı merkezî yönetim bütçe kanunu ile belirlenen giderleri genel bütçeden karşılanabilir. “

12. 6/9/1961 tarihli ve 10899 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) 664. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Subaylar, askeri memurlar ve astsubaylar ile bunların emeklileri orduevlerinin ve askeri gazinoların tabii üyeleridirler.

Tabii üyeler ile orduevleri, askeri gazino ve öteki askeri sosyal tesislerden yararlanma hakkına sahip diğer kişilerin;

ç) Kendisine özel bir görev verilmediği halde görevi ve sıfatı icabı muvazzaflık yaptığı dönemde bulunduğu görev ve görev yerleri hakkında beyanat veren, yazı yazan veya sair surette açıklamada bulunan, astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir veya komutanlara karşı güven hissini yok etmeye yönelik olarak açıkça aşağılayıcı söz ve davranışta bulundukları çeşitli komutanlık ve resmi kaynaklardan intikal eden bilgi ve belgelerden tespit edilenlerin orduevleri, askeri gazinolar ve diğer askeri sosyal tesislere girişleri, Genelkurmay Başkanlığınca geçici veya sürekli olarak yasaklanabilir.”

B. Uluslararası Hukuk

13. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün uygulama alanının kışlanın sınırları dışında tutulamayacağını, diğer bir söylemle ifade özgürlüğünün devletin egemenliği altındaki asker de dâhil herkese uygulanacağını vurgulamaktadır. Bununla birlikte silah altındakilerin askerî disiplini zayıflatmalarını önlemek amacıyla düzenlenmiş hukuk kuralları bulunmadan bir ordunun gereği gibi görev yapabileceğini düşünmek mümkün olmadığından askerî disipline karşı gerçek bir tehdit mevcut olduğunda ifade özgürlüğüne kısıtlamalar getirilebileceği belirtilmektedir (Vereinigung Demokratischer Soldaten Österreichs ve Gubi/Avusturya, B. No: 15153/89, 19/12/1994, § 36). AİHM’ye göre, silahlı kuvvetlerin iç düzeni ve hiyerarşik yapısını düzenleyen özel kuralların varlığı kaçınılmazdır (A.D./Türkiye, B. No: 29986/96, 22/12/2005, § 21; Pulatlı/Türkiye, B. No: 38665/07, 26/4/2011, § 20). Ancak AİHM, bir kurum olarak ordunun kendisine karşı yöneltilmiş ifadeler yönünden dahi ulusal makamların ifade özgürlüğünün içini boşaltmak amacıyla kısıtlayıcı kurallara dayanamayacağını vurgulamaktadır (Grigoruades/Yunanistan, B. No: 24348/94, 25/11/1997, § 45).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Anayasa Mahkemesinin 12/6/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

15. Başvurucu, yazının yazıldığı dönemde fiilen askerlik yapmadığını, emekli olduğunu, bu bağlamda sarf ettiği sözlerin askeriye içerisinde astlık üstlük ilişkisini zedeleyemeyeceğini ileri sürmüştür. Ordu evleri, askerî gazinolar ve diğer askerî sosyal tesislere girişin süresiz veya geçici olarak hangi şartlarda yasaklanacağının İç Hizmet Yönetmeliği’nde düzenlendiğinin altını çizen başvurucu, bu konuda İç Hizmet Kanununda bir düzenleme bulunmadığını vurgulamıştır. Yönetmelik’e dayanarak süresiz şekilde sosyal tesislerden yararlanmasının yasaklanmasının suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı olduğunu savunmuştur. Mahkemenin kullandığı ifadeleri bağlamından kopartarak ele aldığını ileri süren başvurucu, ihtilafa konu şiirin yazıldığı zaman diliminde pek çok askerin intihar ettiğini, kendisinin de bir astsubay emeklisi olarak meslektaşlarının sorunlarına dikkat çektiğini belirterek emekli bir asker olarak sarf ettiği ifadelere karşı yapılan müdahale ile ifade özgürlüğünün, özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

16. Bakanlık görüşünde, başvurucunun ifadelerinin emekli olduğu kurum üzerindeki etkilerinin, ifade özgürlüğüne müdahalenin meşru amacının, müdahalenin meşru amaçla orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

B. Değerlendirme

17. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar …

Bu hürriyetlerin kullanılması, … kamu düzeni,… amaçlarıyla sınırlanabilir.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun iddialarının ifade özgürlüğüne ilişkin olduğu anlaşıldığından bu iddiaların bir bütün olarak Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

20. Başvurucunun astsubaylarla ilgili paylaşımların yapıldığı bir internet sitesindeki yazısı nedeniyle TSK Sosyal Tesislerine girişi süresiz olarak yasaklanmıştır. Söz konusu yasaklama kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır (aynı yönde bir karar için bkz. Hüsnü Şimşek, B. No: 2015/9734, 11/10/2018, § 32).

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

21. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, … yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, … demokratik toplum düzeninin … gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

22. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen şartları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini oluşturacaktır. Bu sebeple ilk olarak sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme şartına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

23. Bir hak ya da özgürlüğe müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespit edilmesi gereken, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığıdır (kanunilik şartına çeşitli bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik ölçütü ilk olarak şeklî bir kanunun varlığını gerekli kılar. Nitekim bir yasama işlemi olarak kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) iradesinin ürünüdür ve TBMM tarafından Anayasa’da düzenlenen kanun yapma usullerine uyularak çıkarılır. Bu durum temel hak ve özgürlükler alanında önemli bir güvence sağlar. Fakat kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirir ve bu noktada kanunun niteliği önem kazanır. Bu anlamıyla kanunilik ölçütü, sınırlamaya ilişkin kuralın erişilebilirliğini ve öngörülebilirliği ile belirliliğini garanti altına alır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 54-55; Sercan Avşar, B. No: 2016/63088, 9/6/2021, § 43).

24. Belirlilik, bir kuralın keyfîliğe yol açmayacak bir içerikte olmasını ifade eder. Temel hakların sınırlandırılmasına ilişkin kanuni düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam bakımından belirli ve muhataplarının hukuksal durumlarını algılayabilecekleri açıklıkta olması gerekir. Bir kanuni düzenlemede, hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların bağlanacağı ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisinin doğacağı belirli bir kesinlik ölçüsünde ortaya konulmalıdır. Bu durumda bireylerin hak ve yükümlülüklerini öngörerek hareket etmeleri olanaklı hâle gelebilir. Böylece hukuk güvenliği sağlanarak kamu gücünü kullanan organların keyfî davranışlarının önüne geçilmiş olur (Hayriye Özdemir, §§ 56,57; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 56; Sercan Avşar, § 44).

25. Anayasa’nın 7. maddesi uyarınca “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez”. Buna göre Anayasa’da kanun ile düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına düzenleme yapma yetkisi verilmesi yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Şu halde, Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin getirilmesi ve memurların atanması, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması gerekir (AYM, 9/5/2013, E. 2011/42, K. 2013/60). Ancak yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri olarak yorumlanamayacağı gibi yürütme organının yasama organı tarafından çerçevesi çizilmiş alanda genel nitelikte hukuksal tasarruflarda bulunması hukuk devletinin belirlilik ilkesine de aykırı düşmez (AYM, 4/5/2017, E.2015/41, K2017/98, § 69).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

26. Somut olayda başvurucunun sosyal tesislerden faydalanmasının süresiz olarak yasaklanması kendisine tanınan sosyal bir haktan mahrum bırakılması anlamına gelmektedir. Söz konusu işlem 211 sayılı Kanun’un işlem tarihinde yürürlükte olan 98. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılan Yönetmelik’in 664. maddesine göre tesis edilmiştir. Anayasa Mahkemesi benzer nitelikte bir uyuşmazlığı değerlendirdiği Hüsnü Şimşek (B. No: 2015/9734, 11/10/2018) kararında sosyal haktan yararlandırmama şeklindeki yasaklamanın disiplin cezası benzeri bir yaptırım olduğunu tespit etmiştir. Gerçekten de mezkûr yasağın bir idari yaptırım olduğu açıktır.

27. Söz konusu idari yaptırımın dayanağı olan 211 sayılı Kanunun ilgili maddesine göre, sosyal tesislerin kadro, kuruluş, idare, yapılacak denetleme ve işletme şekilleri, verilecek hizmetler, üye aidatı ve kart ücreti alınmasına ilişkin usul ve esaslar, ihtiyaçların tespit ve temini ile elde edilen gelirlerin harcanacağı yerler ve diğer hususlar Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine yönetmelik ile belirlenir. Mezkûr kanun maddesinin lafzında sosyal tesislerin idaresinin Yönetmelik’le düzenleneceği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi Hüsnü Şimşek kararında sosyal tesislerden yararlanma hakkından mahrum bırakma şeklindeki bir yaptırımın tesisin idaresi kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini meselesini incelemiştir. Bahsi geçen kararda Anayasa Mahkemesi, ilk olarak, kanun koyucunun konuyla ilgili temel kuralları belirleyip kanuni çerçeveyi çizdikten sonra, bu çerçevenin içindeki hususların düzenlenmesini idareye bırakmasında, hukuki belirlilik ve yasama yetkisinin devredilmezliği ilkelerine aykırı düşen bir yön bulunmadığını (AYM, E.2015/41, K2017/98, 4/5/2017, § 71) hatırlatmış ve daha sonra 211 sayılı Kanunla verilen yetkinin ordu evlerinin kuruluşu ve idaresi ile sınırlı olduğu sonucuna ulaşmıştır (Hüsnü Şimşek, § 41).

28. Bu bağlamda Yönetmelik’in ilgili maddesinde ise askeri gazino ve öteki askeri sosyal tesislerden yararlanma hakkına sahip diğer kişilerin, […] astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir veya komutanlara karşı güven hissini yok etmeye yönelik olarak açıkça aşağılayıcı söz ve davranışta bulundukları tespit edilirse, bu kişilerin orduevleri, askeri gazinolar ve diğer askeri sosyal tesislere girişlerinin, Genelkurmay Başkanlığınca geçici veya sürekli olarak yasaklanabileceği düzenlenmiştir. Öte yandan sayılan eylemlerden hangisinin gerçekleşmesi hâlinde geçici ya da süresiz olarak bahsi geçen tesislere girişin yasaklanacağının, metnin lafzından anlaşıldığını söylemek mümkün değildir. Şu hâlde yaptırımı uygulamaya yetkili otoritenin muhtemel keyfî uygulamalarını bertaraf etmeye elverişli bir mevzuatın varlığından söz edilemez.

29. Oysa Anayasa’nın 13. maddesine göre, temel hakların sınırlandırılması için mutlaka kanuna ihtiyaç vardır ve başvurucunun ifade özgürlüğünü sınırlandıran söz konusu yetkinin Anayasa’nın 13. maddesinin aradığı anlamda kamu gücünü kullanan organların keyfî davranışlarının önüne geçen ve kişilerin hukuku bilmelerine yardımcı olacak, erişilebilir, öngörülebilir ve kesin nitelikte bir kanun hükmünün bulunması gerekir. Somut olayda ise sosyal tesislerden yararlanma hakkından mahrum bırakma yaptırımının emekli ordu mensuplarına hangi şartlarda ve hangi sürelerle uygulanacağı hususunda şekli anlamda bir kanun bulunmamaktadır. Söz konusu yaptırımın 211 sayılı Kanun’un 98. maddesinde ifade edilen tesisin idaresi kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmadığı gibi salt bu ibareden yola çıkılarak kanun koyucunun konuyla ilgili temel kuralları belirleyip kanuni çerçeveyi çizdiği de kabul edilemez. Kaldı ki başvurucuya uygulanan yasaklama kararının dayanağı olan Yönetmelik’in 664. maddesi 211 sayılı Kanun’un 98. maddesini açıklayan yasal bir dayanak olarak kabul edilse bile öngörülebilirlik ve belirliliği sağlamaktan uzaktır (Hüsnü Şimşek, § 42; yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olması gerektiğine ilişkin bkz. AYM, E.2021/2, K.2022/20, 24/2/2022, § 12).

30. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

31. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi ve 20.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

32. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama yaparak Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar ve benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

33. Öte yandan taleple bağlı kalınarak başvurucuya 20.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğüne yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 9. İdare Mahkemesine (2018/2515 Esas; 2019/2581 Karar) GÖNDERİLMESİNE,

D. Net 20.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

KAYNAK: T.C. ANAYASA MAHKEMESİ